Bir Alafranga Muhabbet: ‘Sizi taraf olmaya zorlayan bir oyun’

Tiyatro İklimler, 2018 yılında bağımsız tiyatro sanatçılarının bir araya gelerek kurduğu Ankara merkezli bir tiyatro topluluğu. Tiyatro İklimler’in sanat yönetmeni Hasan Tanay ile topluluğun yeni sezona hazırladığı “Bir Alafranga Muhabbet” oyunu ve son dönemde artan sanata ve sanatçıya yönelik baskılar hakkında görüştük.

KültürEkoloji: Tiyatro İklimler olarak Bir Alafranga Muhabbet oyunuyla sezona giriş yaptınız. Oyununuz hem beğeniliyor hem de bolca tartışılıyor. Bu dönemde böyle bir oyun nereden çıktı?

Hasan Tanay: Evet, oyunumuzun izleyenlerin oyun sonrasında fazlasıyla tartıştığı, hikâyesi üzerinden bir yanı ile konuşmaya teşvik ettiği bir yanı ile de yeniden üretmek adına da ilham verdiği bir duyguya neden olduğunu gözlemledik. Öncelikle oyunun en temel sorunlarda sizi taraf olmaya, tercih yapmanıza zorlayan bir yanı ve ortalamadan uzak tutan, ısrarla çözüme ve harekete odaklanan dramaturjik bir yapısı var. İddialı olduğunu düşündüğümüz, sözü ile kendi estetik dilini de arayan bir oyun olduğunu söyleyebiliriz. Öncelikli tercihimiz bu oldu diyebiliriz. Ayrıca biliyoruz ki, toplumun günümüzdeki eşitsizliklere ve çürümeye karşı hareket edebilmesi ve bunun için irade göstereceği bir sürece ihtiyacı var. Biz de sanatımızla bu ihtiyacın bilince çıkması ve ardından harekete geçmesi konusunda ayna olmak istedik. Cemaatlerin, tarikatların toplumu, ülkeyi virüs gibi çürüttüğü bu dönemde hatta geç bile kaldığımızı düşünerek sadece bizler sorumluluklarımızı bilerek topluma bu gerçeği sahneden anlatmak istedik. Temel motivasyonlarımız bunlar oldu. 

Yazım ve sahneleme süreci hakkında bilgi verebilir misiniz?

-Şule Çet adlı bir genç bir kadın 2018 yılında bir plazadan atılarak öldürülmüştü. Kadına yönelik cinayetlerin, tacizlerin, tecavüzlerin, baskıların artarak devam ettiği ülkemde sanatım ile bir söz söylemem gerektiğini düşünmüştüm. Cinayet ile emek-sermaye-toplumsal çürüme ilişkisini kurmaya çalıştığım kısa bir oyun yazdım. Uzun bir süre bu hikâye bekledi. Geçen yıl yeni bir sahne oyunu hazırlamak istediğimizde bu hikâyeye geri döndüm ve uzun bir oyun olarak ne yapabilirim diye gündeme aldım ve oyunun omurgasını oluşturdum. Oyunun genel çerçevesi tamamlandıktan sonra tiyatromuzun emekçileri ile paylaştım ve oyunun hazırlık sürecine başladık. Oyunun metni sahneye taşınacak noktaya geldiğinde Tiyatro İklimler ekibi ile oyunun müziklerini, dekorunu, masklarını ve diğer ihtiyaçlarını planladık. Geçen sene mayıs ayında kısa ama sıkı bir prova süreci ile prömiyerimizi yaptık. Çeşitli toplumsal katmanlardan davetlilere oyunun genel provasını izlettirdik ve geri bildirimlerini dikkatle dinleyip oyunun üretimi ve sahneleme sürecine devam ettik. Aslında hâlâ bu süreci işletiyoruz diyebiliriz. Tiyatro hayatın bir yansıması ve hayat gibi yeniden yeniden kuruluyor. 

Oyununuzda neredeyse masklar, diyaloglar, müzik vs tiyatronun tüm unsurlarına yer veriyorsunuz. Neden bunu tercih ettiniz?

-Oyunumuzda tiyatro sanatımızın farklı anlatım biçimlerini hikâyemizin doğru aktarımı için kullanıyoruz. Bir Alafranga Muhabbet oyunumuz yoğun metaforik bir oyun olması nedeniyle de çeşitli estetik anlatım biçimlerini zorunlu kılıyor diyebiliriz. Masklar başta olmak üzere, müzikler, oyunculuk biçimleri seyircinin oyun boyunca hikâyeye eleştirel bakışını sağlamak, özdeşlik kurarak rahatlamasına karşı yabancılaştırarak ve yeniden üretimin parçaları olmasını sağlamak amacıyla tercih edilen araçlar oldular. Kapitalizmin tüketim kültürü her yönü ile bir hegemonya kurmuş ve toplumun nitelikli sanat üretimleriyle arasına mesafe koymasına neden olmuştur. Yabancılaşma yoğun emek süreci sonunda ortaya çıkan sanat üretimlerinin yaygınlaşmasını da engellemiştir. Biz tiyatro olarak bu anlamda da üretimlerimizde kullandığımız biçimleri, araçları toplumsal gerilememin önüne geçmek gibi bir sorumluluğun bilinciyle tercih ediyoruz. Oyunda masklar ile oyunun akışını kırarken aynı zamanda bütünlüklü hayatın içinde bizlerin de büyük resimde kendimizi küçücük hissettiğimiz ya da münferit gibi gelen birçok olay ve olgunun bütün ile ilişkisine yönelik bir anlam kurmuş oluyoruz. Masal gibi gelen oysa gerçeğin tam da kendisi oluveriyor. Kullanılan diyaloglarda ve müzikte düşünsel bir kırılmaya ve aynı zamanda yabancılaştırmaya olanak sağlayacak bir tarz belirledik. Bunun nedeni izleyicinin gerçek durum ile bağının kurulması amaçlandı.

Hasan Tanay – Özgür Akıncıoğlu

Devlet tiyatroları, opera ve bale ve diğer sanat kurumlarında çok tartışmalı atamalar gerçekleştirildi. Festivaller yasaklanıyor, oyunlar sansürleniyor. Tüm bu yaşananları nasıl yorumluyorsunuz? Siz aynı zamanda Tiyatro Üreticileri ve Yapımcıları Derneği’nin (TÜYAD) Genel Başkanlığını yapıyorsunuz. Hem Tiyatro İklimler hem de TÜYAD olarak bunu nasıl yorumluyorsunuz?

-Günümüzde cemaat-tarikatların parçası olduğu siyasal İslam’ın toplumsal hayatı belirlediği birçok başlıkta hukuktan, sağlığa, eğitime, ekonomiye dinci-gericilik ve milliyetçiliğin iktidar olduğu bir süreç yaşıyoruz. Bunu başa yazdığımızda sorunuzda belirttiğiniz tartışmalar, yasaklamalar, sansür gibi konuların tarafları da netleşmiş oluyor. İktidar iktidarından aldığı güç ile misyonu gereği kendi anlayışını yerleştirmeye çalışıyor. Bu anlayışa uygun bulmadığı her türlü üretime havuç ve sopa yolu ile şekil vermeye çalışıyor. Çünkü iktidar asıl meşruluğunu kültürel-sanatsal ve toplumsal alanda onaylatmak istiyor. Kurumların başına getirilenler bu sürecin kendi lehlerine yürümesi için birer piyon aslında. Festivaller ve çeşitli sanatsal etkinlikler; dini, milli referanslar üzerinden yasaklanıyor veya ekonomik baskılar nedeniyle yapılamaz hale getiriliyor.

Bu sorunlara sadece “sanata özgürlük”, “sanata ve sanat kurumlarına müdahale edilemez” sloganına indirgenecek basitlikte bakamayız. Burada da bir taraf olunması ve temel referans olarak ileri ve geri olandan yana tutumları belirlemek gerekiyor. Ya dini-milli-piyasanın ihtiyaçlarını belirleyen geri bir tarafta olacaksınız ya da insandan, ileriden, aydınlanmadan yana olacaksınız. Bizler elbette iyiden, güzelden, insandan, ileriden ve aydınlanmadan yanayız. Ancak bu da yeterli bir çözüm olmuyor. Bu tarafı aynı zamanda örgütlemek ve gerçek bir güç haline getirmek gerekiyor. Tiyatro Üreticileri ve Yapımcıları Derneği olarak kuruluş amaçlarımızda ve çalışmalarımızda örgütlenmeye, sanatın ve sanatçının özgürleşmesi, ileriyi, aydınlanmayı güçlü bir odak haline getirmesi için mücadele etmesi gerektiğini belirttik. Toplumu aydınlatmak ve karanlığa teslim olmamaları için halkın da örgütlenme ve mücadele başlıklarında hareket etmelerini sağlayacak öncülüğü ortaya koymak zorundayız.

Tiyatro İklimler olarak da yukarda işaret ettiğimiz sorunların ve çözüm yollarının sanatımız ile konu edilmesi ve seyircimize ulaşması yolu ile elimizi taşın altına koymuş durumdayız. Özgür üretimlerimizin güvencesi seyircilerimizi yaratmak ve birlikte bir güç olmak durumundayız. Sanat özgürce ve her yerde üretildikçe baskıcı, karanlık iktidarlar da kolay kolay yol alamayacaktır.

Sanatın ve sanatçının bu baskı dönemine karşı tutumu ne olmalı?

-Çok net bir cevap vermek gerekiyor, eşitlik ve özgürlük için örgütlenmekten yana bir tutum almalıdır. Baskı dönemlerinde sanat ve sanatçı dayanak arar. Bu durumda sanat-sanatçı kendi kaderini de belirleyecek üretici halk ile bağlarını kurmalı ve ekmeğini bölüşmek konusunda piyasaya karşı dayanışmanın büyütülmesine gözünü dikmelidir.

Yakın zamanda bir turne programınız başlıyor. Bununla da ilgili bilgi verebilir misiniz?

-Evet, yeni sezon ile oyunumuzu Anadolu’da çeşitli bölgelerde seyirci ile buluşturuyoruz. 4 Ekim’de ilk Eskişehir’e turne yaptık. Şimdi 25 Kasım’da İstanbul’da Nâzım Hikmet Kültür Merkezi Ruhi Su salonunda olacağız. Ardından kısa bir Ege turnemiz olacak. 28 Kasım’da Denizli’de Çatalçeşme Oda Tiyatrosu, 29 Kasım Çarşamba Nazilli Belediye Kültür Sarayı’nda ve 30 Kasım Perşembe günü de İzmir’de Nâzım Hikmet Kültür Merkezi Konak Halk Sahnesi’nde İzmirli tiyatro severlerle buluşacağız.

İyiden, güzellikten, sanattan, aydınlanmadan yana olan tüm sanat dostlarını “Bir Alafranga Muhabbet’e” bekleriz. Güzel günler dileğiyle.